Ne aramıştınız?
Lifestyle

Lüks Tatilin En İyi 10 Adresi

İtalya’nın en dinamik şehirlerinden biri olan Milano aynı zamanda dünya moda endüstrisinin de en önemli merkezlerinden. Modanın çizgileri Paris ve New York gibi burada belirleniyor. Renkler, trendler Milano’dan dünyanın farklı köşelerine yayılıyor.

Alışverişin en lüksü: Milano

İtalya’nın en dinamik şehirlerinden biri olan Milano aynı zamanda dünya moda endüstrisinin de en önemli merkezlerinden. Modanın çizgileri Paris ve New York gibi burada belirleniyor. Renkler, trendler Milano’dan dünyanın farklı köşelerine yayılıyor. Şehrin belirli bölgelerinde yürüyen insanlar adeta moda dergilerinden fırlamış gibiler ve podyumlardaki manken edası ile sokaklarda dolaşıyorlar.  Alplerin 48 kilometre güneyinde yer alan şehrin ana merkezi, katedralin bulunduğu Duomo Meydanı. Buradan başlayacağız alışveriş turumuza. Şehri ve vitrinleri keşfedeceğiz birlikte. Önce Duomo’nun yanında bulunan ve “Milano’nun Oturma Odası” olarak geçen Galleria’ya girelim. Duomo ile opera binası Scala’yı birbirine bağlayan cam tavanlı yapı alışveriş merkezi olarak kullanılıyor. Yemek zamanıysa pasajın açıldığı yıldan beri hizmet veren ve şehrin en iyi restoranlarından biri olan Savini’de (Tel: 02-7200-3433) midenize bayram yaptırın.  Kırmızı kadife koltuklara yayılıp risotto veya dana pirzola yiyin. Scala’nın hemen yanındaki sokaklar adeta ünlü modacılar tarafından parsellenmiş durumda. Adını daha önce burada bulunan bir bankadan alan Montenapoleone ile  Della Spiga, Manzoni, Via Borgospesso ve  Via Sant’Andrea  cüzdanı dolu olan alışveriş çılgınlarının cenneti. Duomo, Cavour ve San Babila meydanları arasındaki bölüm, kentin en önemli alışveriş yerlerinden. Giorgio Armani, Prada, Gucci, Krizia, Versace, Ermenegildo Zegna, Missoni, Moschino, Mila Schön, Trussardi, Etro, Dolce & Gabbana gibi tüm tanıdık isimler burada. Özellikle de İtalyanların gurur duydukları markalar şık vitrinlerin arkasında müşterilerini bekliyorlar. Kalmak için otele ihtiyacınız varsa modanın devi Bulgari’nin (Via Gabba Fratelli, 7; Tel: 02-8058-2337) farklı bir otel konseptini burada deneyebilirsiniz. 
 
Armani Megastore, Via Manzoni 31 adresinde yer alıyor (Tel: 02-7231-8630). Giorgio Armani’nin 2000 yılında, 25. yılını kutlamak için açtığı mağaza yaklaşık 800 metrekare büyüklüğünde. Burada Emporio Armani, Armani Jeans ve Armani Casa’nın ev ürünlerini bulabiliyorsunuz. Emporio Café’de ya da New York'un ünlü Nobu Sushi Barı’nda oturup yemek yiyebilirsiniz. Nobu’da Japon-Peru karışımı bir mutfak Armani’nin şıklığıyla buluşunca ortaya yaratıcı, estetik değeri yüksek bir yer çıkmış. Etraftakileri seyrederken yemeğinizi ihmal etmeyin. Tek dezavantajı fiyatları. 
 
Dolce & Gabbana’nın kadın bölümü Via della Spiga 2’de bulunuyor. Etro’nun mağazası tüm çeşitleri ile birlikte Via Montenapoleone 5’te hizmet veriyor. (Tel: 02-7600-5450). Ermenegildo Zegna işe 1910’da kumaş üreterek başlamış. 1960’lardan beri de erkekler için hazır giyim üretiyor. Ürünlerini Via P. Verri 3’te bulabilirsiniz (Tel: 02-7600-6437). Hollywood yıldızlarının gözdesi olan Ferragamo’nun erkek ayakkabıları Via Montenapoleone 20’de (Tel: 02-7600-3117; www.ferragamo.com;) kadın için olanları ise Via Montenapoleone 3’te (Tel. 02-7600-0054) satılıyor. Floransalı deri uzmanı Gucci’nin Milano şubesinde çanta, aksesuar ve kıyafet bulabilirsiniz. Adres ise Via Montenapoleone 27 (Tel: 02-771-271). Size tavsiyem bu şık mağazaları gezdikten sonra akşamüstüne doğru 
şehrin en güzel pastanelerinden biri olan Cova’da (Montenapoleone Tel: 02-7601-3698) bir aperatif veya bir kadeh şampanya içerken etraftaki şık insanları seyredin, defiledeymiş gibi hissedeceksiniz. 

 

Safarinin en lüksü: Rwanda ve Uganda

Kulağıma egzotik bir kelime gibi gelen safarinin Arapça kökenli olduğunu bizim dilimizdeki sefer ve seferi kelimelerinin kaynağı olduğunu duyunca çok şaşırmıştım. Gezi anlamını taşıyan safariyi ormanları, volkanları, gölleri ve zengin bitki örtüsü olan Rwanda ile Uganda’da yapabilirsiniz. Afrika’nın en güzel yerlerinden olan bu iki ülke cinsi tükenmekte olan dağ gorillerini doğal ortamlarında görebileceğiniz dünyadaki tek bölge. Goril safarisinde, sekiz kişilik gruplar halinde, bir ile beş saat arasında ormanda yürüdükten sonra bu muhteşem hayvanlara yedi metre kadar yaklaşabiliyor ve yakınlarında bir saat vakit geçirebiliyorsunuz. Öncelikle Rwanda’nın başkenti Kigali’ye uçun. Şehri gezdikten sonra akşam Kivu Serena Hotel’de kalabilirsiniz. Ardından, 60 kilometre mesafedeki Volcanoes Milli Parkı’na gitmeniz gerekiyor. Bölgedeki halkın yaşayışını görebileceğiniz köy yürüyüşünden sonra konaklama için Mountain Gorilla View Lodge’u tercih edebilirsiniz. Sabah 07.00 gibi goril yürüyüşü için Milli Park’ın başlangıç noktasına gidiliyor. Gruplara ayrılma ve kısa bir bilgilendirme toplantısının ardından bambularla dolu ormanda, Virunga Dağları’nın yamaçlarında gorillerin izinden yürüyorsunuz. Bazen goril ailelerini bulmak daha uzun sürüyor ve tüm günü alabiliyor. Gorillerle birlikte geçireceğiniz büyüleyici bir saatlik sürede yemek yemelerini, birbirleri ile oynayışlarını seyredebilir, fotoğraf çekebilirsiniz.

Daha sonraki gün sınırı geçerek Uganda’daki Queen Elizabeth Milli Parkı’na gidebilirsiniz. Ağaca tırmanan aslanlarıyla meşhur Ishasha bölgesinden geçip, Mweya Yarımadası’na varmadan önce jiple safari yapmak da mümkün. Afrika’nın İsviçre’si olarak anılan Queen Elizabeth Parkı, iki göl arasındaki Kazinga Kanalı, volkanik kraterler, ovalar ve tropik ormanlardan oluşuyor. 100 çeşit farklı memeli, 600 çeşit kuş cinsi ve dünyanın en büyük su aygırı nüfusu burada bulunuyor. Kazinga Kanalı dünyada en fazla biyolojik çeşitliliğe sahip bölgelerden biri. Uganda’nın sıkça ziyaret edilen bu safari parkında bufalo, antilop, yaban domuzu, fil, aslan, sırtlan, leopar ve su aygırları var. Konaklama için Mweya Safari Lodge’u tavsiye ederim. 
 
Sabah erken saatlerde jiplerle safariye çıkıp Queens veya Kasenyi’de hayvanları seyredin, öğleden sonra da Kazinga Kanalı’nda tekne gezisi yapabilirsiniz. Ertesi gün akasya ağaçlarının arasından Kibale Milli Parkı’na geçebilirsiniz. Tropik yağmur ormanına doğru ilerlerken, yol üzerinde antiloplar ve filler görebilirsiniz. Dünyanın en fazla maymun ve benzeri memeli cinsleri nüfusuna sahip Kibale Ormanı’nda en fazla ilgiyi çeken şempanzeler. Elli metreye yükselen yaşlı ağaçlar, 325 çeşit renkli kuş, 144 farklı kelebek cinsi ve 500 şempanzenin bulunduğu bu eski ve bozulmamış ormanda yürürken, egzotik bir tropik yağmur ormanının sunduğu olağanüstü çeşitlilik ve bolluğu hissedebilirsiniz. Çok sayıda göl, bataklık, sazlık ve farklı tip ormandan oluşan Kibale Parkı barındırdığı hayvan cinsleri için ideal bir ortam. Kalacak yer arıyorsanız tercihiniz Primates Lodge’dan yana olsun. 
 

Spanın en lüksü: Deauville / Normandiya- Fransa

Dünyadaki en iyi kaplıca olduğu iddiasında. Bugüne kadar gidenlerden bunun aksini düşündürecek tek kelime duymadım. Tarihi yapısını koruyarak bugünlere gelmesi ama günün tüm imkânlarını eksiksiz sunabilmesi dünyadaki kaplıcalar arasında hep üst sıralarda yer almasını sağlıyor. Geçmişi daha eskilere dayanmasına rağmen Deauville’i tarih sahnesinde 11. yüzyıl ortalarından itibaren görüyoruz. At yetiştiriciliği ve tarım ana iş kollarını oluşturmuş yıllarca. Gelişmesini biraz da 19. yüzyıl ortalarında yapılan tren yoluna borçlu. Aynı tarihlerde kurulan hipodrom ve kumarhane de insanları Deauville’e çekmeye başlamış. Talihi hızla değişen Deauville zaman içinde sosyetenin gözde mekanları arasına girmeyi başarmış. Şehrin gelişmesinde Dük Morny’nin katkıları hala anlatılıyor. Bu yüzden “Ve Morny Deauville’i yarattı…” cümlesini duyarsanız şaşırmayın. 1960’lı yıllarda aralarında bir marinanın da olduğu deniz kenarı tesislerinin turizmdeki yerlerini almasıyla Deauville daha da cazip bir yer haline gelmiş. 
 

Nerede yenir?

Le Ciro’s Barriere: (Tel: 02 3114 3131) 
Le Bar du Normandy-Normandy Barrierre: 
 

Nerede kalınır?

Les Manoirs de Tourgeville
Royal Barriere

 

Sıcağın en lüksü: Abu Dhabi

Havaalanına adım attığınız anda zenginliğe ve ihtişama da adım attığınızı hemen anlayacaksınız. Birleşik Arap Emirliklerinin başkenti olan Abu Dhabi’yi anlatacak binlerce kelime bulabilirsiniz ancak gezinizin sonunda sadeliğin ve alçakgönüllülüğün bunlar arasında yer almasına imkan olmadığını siz de göreceksiniz. Aslında bir ada olan ve köprülerle ana karaya bağlanan Abu Dhabi ülkenin en büyük şehri. Abu Dhabi farklı birçok mutfağı bulabileceğiniz bir dünya şehri. Farklı lezzetler ve farklı bütçelere hitap edebilme olanaklarına sahip. Bu arada ufak bir not; “Abu Dhabi’de içki yok” sözünü unutun.

Nerede yenir? 

Pearls and Caviar: Arap ve Akdeniz mutfağından örnekler bulacağınız Caviar Restaurant’ın harika manzarası ve müzikleri ile içkinizi yudumlayabileceğiniz Pearls Bar’ı da (971 2 509 8777) var. 
 
Hakkasan Restaurant: Geçtiğimiz yıllarda hizmete giren bu ödüllü restaurant daha çok dünya mutfağı meraklılarına hitap ediyor. Emirates Palace Hoteli’nde (971 2 690 7999). 
 
Mezlai Restaurant: Emirates Palace Hoteli’nde daha çok yerel lezzetleri denemek isteyenlere önerilebilecek bir mekan (971 2 690 7999). 
 

Nerede kalınır?

Jumeirah at Etihad Towers: (971 2 364 711) 
 
Shangri-La: Nehrin diğer yakasında, Şeyh Zayed Camii’nin tam karşısında ve dolayısıyla muhteşem bir manzaraya sahip. Fiyatlar da bu ihtişamdan payını almış (971 2 509 8888) 
 
Emirates Palace: (971 2 690 9000) 

 

Pasifik’in en lüksü: Bora Bora

Tahiti diğer adıyla Fransız Polinezyası, Türkiye’den gidebileceğiniz en uzak kara parçalarından biri. En meşhur adası Bora Bora’ya dört farklı uçak yolculuğundan sonra ulaşmanız neredeyse 35 saat sürüyor. Geceniz, gündüzünüz birbirine karışıyor ama gözlerinizi cennette açıyorsunuz. Turkuvaz rengi denizin üzerindeki bir bungalovda uyuyup, odanızın cam zemininden aşağıdaki renkli dünyayı seyredip, akvaryumda gördüklerinize benzer balıklarla yüzüyorsunuz. Dağlardaki yeşilin envai rengi ise cabası. Başkentten 40 dakikalık uçuşla Bora Bora’da denizin üzerindeki havaalanına iniyorsunuz. Uçaktan terminale yürüyorsunuz, güvenlik kontrolü yok. Otelinizin temsilcisi karşılayıp, boynunuza çiçeklerden yapılmış bir kolye takıyor, sonra özel bir tekneye binip otele gidiyorsunuz. Oteller denizin üzerinde inşa edilmiş, lobiye vardığınızda, resepsiyonistin aşağıdaki rengarenk tropikal balıkları beslediğini görüyorsunuz. Herkes güler yüzlü. En çok duyulan kelimeler merhaba anlamındaki "Ia ora na" ile teşekkür için kullandıkları "Mauruuru". Onca saatlik uçuşlardan sonra insan gördüklerinin rüya mı gerçek mi olduğunu anlayamıyor. Hedonizmin ve lüksün doruğuna tırmanıp odanıza geçiyorsunuz. Cibinlikli koskoca bir yatağa doğru ilerlerken, oturma grubunun önündeki camın altında ve banyonun zemininde deniz gülümsüyor. Günbatımlarının tadını çıkarmak için önde bir veranda var, merdivenlerden aşağıya indiğinizde ise kendi iskeleniz. Dolabınızdaki paletleri ve deniz gözlüklerini alıp, mercanların arasına gizlenmiş balıkları keşfe çıkıyorsunuz. Tahiti’deki adaların çoğu dalmayı sevenler için tam bir cennet. Adı "ilk doğan" anlamına gelen Bora Bora balayı çiftlerinin ideal mekanı, rüyaların gerçek olarak servis edildiği bir hayaller alemi. Otellerin çoğunda konsept aynı, en pahalı odalar denizin üzerine yerleştirilmiş ve fiyatlar 500 dolardan başlıyor, kara kısmında daha ucuz odalar bulunuyor. Özel adalarda gecelik otel ücreti 10 bin dolara çıkabiliyor. Taha’a adasındaki Le Taha’a Private Island & Spa en el yakanlardan biri. Adadaki en iyi oteller, Bora Bora Nui Resort, St. Regis , Bora Bora Lagoon Resort, Hotel Bora Bora ve Intercontinental Moana Beach. 
 

Şarabın en lüks servis edildiği: Napa Vadisi

Amerikalıların “Şarap Ülkesi” diye adlandırdıkları ve en iyi üzümlerin yetiştiği Napa Vadisi, San Fransisko’nun kuzeyinde yer alıyor. Burada Yountville, St.Helena, Calistoga, Healdsburg, Paso Robles, Sonoma gibi çok sayıda şarap üretimi yapılan yer mevcut  ama Napa bunların en tanınmış olanı. Bu bölgenin tek özelliği şarapları değil, aynı zamanda ülkenin en varlıklı insanlarına da ev sahipliği yapıyor. Florida’daki deniz, güneş, plaj üçgeni Kaliforniya eyaletinde yer alan Napa’da şarap, doğa, spa, lüks hayat dörtgenine dönüşmüş. Doğanın cömertliğine paranın görkemi eklenince, dünyadaki cennetler sıralamasına üst sıralardan giriş yapmış Napa. Olay sadece lüks bir eve sahip olmakla da bitmiyor, Sausalito ya da Tiburon gibi bir sahil kasabasında da tekneniz olması gerekiyor. ABD’deki şarap üretiminin yalnızca % 5’i Napa ve civarında yapılıyor. Şarap işine yaklaşık altmış yıl önce soyunmuş olmalarına rağmen buradaki şarapların meşhur olmasının sebebi en kaliteli markaların bu bölgede üretim yapmasından kaynaklanıyor. Üç yüzün üzerinde şaraphane var ve bunların üretimlerinde İtalya, Avustralya gibi ülkelerden gelen üzümler de kullanılıyor. Önemli olan zaten üzümün menşeinden ziyade şarabın kalitesi. Bağlarda ağırlıklı olarak Chardonnay, Merlot, Cabernet Sauvignon gibi Fransız ile Sangiovese gibi İtalyan kökenli üzümleri yetiştirmeyi tercih ediyorlar. Ben son seyahatimde Domaine Chandon ( www.chandon.com), Clos du Val (www.closduval.com), Sterling (www.sterlingvineyards.com ), Artesa (www.artesawinery.com), Ferrari Carano (www.ferrari-carano.com )’yu ziyaret edip, bol miktarda şarap tadımı yaptım. Ardından “Dünya ne güzel, insanlar ne iyi” modunda Araujo marka şarapların üretildiği, muhteşem bir çiftliğin içinde yer alan şaraphaneye gittim. Ürettikleri şaraplardan bir tanesi Las Vegas’taki meşhur Bellagio Hoteli’nde 875$’dan satılıyordu! Gördüğüm kadarıyla Napa’da “Amerikan Rüyası” son sürat devam ediyor. Kadehler hep havada,  giderseniz siz de kaldırın kadehleri, ya “Şerefe” ya da “Cheers” diyerek. 
 

Yolun en lüksü: Amalfi Sahili

Amalfi Sahili, Sorrento ile Salerno arasında ve 69 kilometre uzunluğunda. Bu bölgede seyahat tam bir görsel şölen. Uçurumun dibine konuşlanmış Positano isimli dünya cennetindeki katedrale girin, eski zaman sanatçılarının yeteneğini takdir ederken yaz sıcağında dingin bir serinlikle karşılaşacaksınız. Yolun devamında, 16 kilometre sonra yer alan Amalfi’nin adı Herkül’ün aşık olduğu bir su perisinden geliyor. Amalfi genç yaşta ölüp aşkları kısa sürünce Herkül onu dünyanın en güzel yerine gömeceğine dair söz vermiş ve onun şerefine Amalfi’yi inşa etmiş. Tarihçiler ise Amalfi’nin İ.S. 447 yılında kurulduğunu söylüyorlar. Burası o kadar güzel ki, tarihçilere inanmayı boş verin, kendinizi mitolojik hikayenin büyüsüne kaptırın. Amalfi’deki büyük kilise Duomo 10. yüzyıldan kalma, vakit bulursanız içine girip bir bakın. Bu yol üzerinde ayrıca Romalıların Hunlardan saklanmak için kullandıkları Ravello Köyü ile Richard Wagner’in son operası Parsifal’i yazarken esinlendiği Villa Rufolo var. Amalfi’de Santa Katerina’yı (Tel: 089 87 10 12)  deneyebilirsiniz. Positano’daki L’Hotel Palazzo Murat (www.palazzomurat.it), La Sirenuse (www.sirenuse.it) ve Il San Pietro (www.ilsanpietro.it ) otellerine kalmasanız bile göz atmak ya da içkinizi yudumlamak için adımınızı atın. 
 

Karayipler’in en lüksü: Calivigny Adası

Para önemli değil, dünyadaki en pahalı ama aynı zamanda en lüks tatillerinden birini yapmak istiyorum diyorsanız Calivigny Adası’na gidin. Karayipler’deki adada farklı boyutlarda villa ve evler misafirlerini bekliyor. “Villa” ve “Ev” denilince aklınıza gelen resimleri hemen silin. Bunlar hizmetçileri, aşçıları, güvenlik elemanları ve şoförleri ile “lüks” kavramını başka bir boyuta taşıyan yapılar. Bazılarının dekorasyonu Oscar de la Renta ve Richard Frinier’in elinden çıkmış. 
 

En lüksün en lezzetli ile dans ettiği şehir: Hong Kong

Hong Kong dünyanın en güzel şehirlerinden biri. Doğudaki konumu ve batıya çevrilmiş yüzüyle farklı mutfakları bir araya toplamış. Damak tadına ve lükse düşkün olanlar için şehirde beş tane favori restoranım var: Lung King Heen, şehrin en güzel otellerinden biri olan Four Seasons’da yer alıyor. Hong Kong Limanı’nın görkemli manzarasına Çin mutfağının eşsiz lezzetleri eşlik ediyor. Sushi Hiro adından da anlaşılacağı gibi sushinin en lezzetli ve tazesini sunuyor. Minimalist dekorasyon, mükemmel servis ve yüksek fiyatlar mekanın ilk hatırlattıklarından. Gaddi’s ise Fransız mutfağının temsilcilerinden. Saraya benzer bir atmosferde gayet resmi bir servis var. Kendinizi Fransa’da, bir aristokratın malikanesinde yemek yer gibi hissediyorsunuz. Petrus, Shangri-La Adası’nda bulunuyor, önünüzde Victoria Limanı manzarası, tabağınızda ise ünlü şef Frederic Chabbert’in Fransız spesiyaliteleri duruyor. Sevgilinizi etkilemek için ideal bir ortama sahip! Felix ise beni tasarımıyla etkileyen bir restoran. Gaddi’s ile aynı mekanda ve şehrin en lüks otellerinden olan Peninsula Hotel’in çatı katında yer alıyor. Philippe Starck yaratıcılığını konuşturmuş. Özellikle erkek tuvaletindeki manzara ile kombine edilmiş tasarım çok enteresan. Dilerseniz sadece barına bir içkiye gidin. 
 

Kayağın en lüksü: Courchevel/ Fransa

Dünya jet sosyetesinin gelmekten keyif aldığı bir yer Courchevel. Bir adı da “Milyonerler Kuşağı”. İngiltere tahtının veliahtı Prens William ve eşi Kate’in tatillerini geçirmesiyle ile gündeme gelmişti. Şıklık, zarafet, lüks, kesintisiz olarak kilometrelerce uzayan pistler, kar kalitesi kentin sürekli gündemde kalmasını sağlayan nedenlerden sadece birkaçı. Üç vadiye (Les 3 Vallees) yayılmış Courchevel. Üstelik üçünü birbirine sorunsuz bağlamayı başarmışlar. Her seviyeden kayakçının çekinmeden gelebilmesi için farklı zorluklarda pistler yapılmış. Her detay düşünülmüş, kar yağmaması riskine de bir önlem bulunmuş; 500’den fazla kar makinesi yağışsız günler için görev bekliyor. 
 
II. Dünya Savaşı’nın ardından başlayan inşaatlar zaman içinde dağın farklı yüksekliklerinde devam etmiş bu yüzden günümüzde 4 köyün rakımları farklı. Köylerin hepsinin adı Courchevel, sadece yükseklikleri ile ayırt ediliyorlar. En çok rağbet göreni Courchevel 1850. Köyün Jardin Alpin bölümü kendisine verilen “Milyonerler Kuşağı” unvanını fazlasıyla hak ediyor. Burada lüks kavramı boyut değiştirmiş, bizim kullandığımız anlamının dışına çıkmış. İhtişamlı oteller, sıcacık, romantik şaleler ve lezzette sınır tanımayan restoranlar hedonistler için mükemmel seçenekler. Fiyatlara bakmadan harcama yapacak durumdaysanız sorun yok, aksi takdirde tatiliniz can acıtıcı bir hatıraya dönüşebilir. Diğer taraftan her şeyin pahalı ve ulaşılamaz olduğunu düşünmek Courchevel’e haksızlık yapmak olur. Özellikle daha küçük, samimi ortamlar ve makul fiyat arayanlar Courchevel 1650’yi hedeflesinler. Kusursuz bir ulaşım ağı kurulmuş Courchevel’de. Her otelden istediğiniz piste bağlantı var. En uzunu 120 kilometre olmak üzere toplam 600 kilometrelik pisti var kentin. En güzel yanı da pistlerin tek bir kuruluş tarafından işletilmesi. Bu sayede tek bir skipass ile istediğiniz pistlere giriş yapabiliyorsunuz. Gece kaymak isteyenler için ışıklandırılan pistler, ısıtmalı telesiyejler sizi şımartacak detayların sadece bazıları. Kendine güvenen ve daha fazla kar keyfi isteyenler için heliski olanağı da mevcut. 
 

Nerede yenir?

La Mangeoire: Menüsündeki yemekler ve şaraplar damak zevkinden ödün vermeyenler için. Restoranda akşam canlı müziğin başlamasıyla birlikte bir parti havası esiyor. Hiç kasılmayın, şu ana kadar kendisini dans ederken bulmayan olmamış. 
 
La Cloche: Courchevel 1850 için makul fiyatlı bir restoran. Yemekler ve şaraplar kaliteli. Tüm bunlara güler yüzlü servis de eklenince restorandan mutlu ayrılıyorsunuz. 
 
Le Mountain: Menüde ağırlıklı olarak Fransız mutfağının örneklerini göreceksiniz. Ancak fondue konusunda da çok iddialılar. Hoş dekorasyonu ve düzgün servisi ile samimi bir atmosfer yaratılmış. 
 

Nerede kalınır?

Le Chabichou: Kentteki en lüks otellerden biri. Kendinizi tesisin en önemli ve tek misafiri gibi hissettirmek konusunda uzmanlar. 2 Michelin yıldızlı restoranı da Fransız yemekleri ve şaraplarının en lezzetli örneklerini tatmanızı sağlıyor. 
 
Hotel Des Neiges: Kendiniz Fransız zarafeti ile sarmalanmış gibi hissedeceğiniz otelin ucuz olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak hizmet 1. sınıf.

Saffet Emre Tonguç

Saffet Emre Tonguç, tarihçi, seyahat yazarı ve profesyonel rehber. Boğaziçi Üniversitesi’nin Turizm ve Otel Yöneticiliği, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler ile Osmanlı Sosyal Tarihi yüksek lisans bölümlerinden mezun oldu. Viyana Ekonomi Üniversitesi’nde işletme üzerine doktora çalışması yaptı.